16 Aralık 2016 Cuma

Kütahya Belediyesi

O kitaba hükümet de tepki verdi!
KÜTAHYA Belediyesi’nin yeni evlenen çiftlere dağıttığı 'Evlilik ve Aile Hayatı' adlı kitabına hükümet de tepki verdi. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, “Vallahi, çağa, bilime uymayan bir kitabı ne biz okuyabiliriz ne bakabiliriz” dedi. Kitapta ''Sevişirken konuşursan çocuğun kekeme olur'', ''Çok eşlilik yararlıdır, hatta huysuz karısı olan erkek kadını boşayıp başka bir erkeğe bela etmek yerine, ikinci eşi alıp ilk eşin rekabet duygularını harekete geçirip onu dize getirse daha iyi olmaz mı'', ''Evin erkeği öfkelendiğinde evin hanımı hemen susmalı, özür ve af dilemeli, kocasını kızdırmamalı'' ifadelerinin yer aldığı iddia edilmişti.

Asma Köprü

Samsun’dan Bir Asma Köprü Geçmiştir
21 Şubat 2014  Yazı: Adnan İpekdal

Yaşı benim yaşıma yakın ya da tükettiği ömür sermayesi benden fazla olup sinn-i kemale vasıl olanlar iyi hatırlayacaktır, fi tarihinde (Fi tarihi demişsem de , sakın 1300’lü yıllar anlaşılmasın, 1980’li yıllar )Samsun’da Mert Irmağı üzerinde bulunan bir asma köprü mevcuttu. O zamanlar Canik eyaletini Samsun vilayetine bağlayan köprüler bu günkü kadar çok değildi. 11-12 yaşlarında bir çocukken ilk defa üzerinden geçme tedirginliğini yaşadığım bu asma köprü, modernizme karşı Samsun’un en önemli direnişçilerinden bir idi kanaatimce! Lakin bugün , modernite karşısındaki direnişini zahiren kaybetmiş görünüyor. Batnından haberdar değiliz henüz.Belki mana aleminde kazanmış olabilir ya da

“ Galip sayılır bu yolda mağlup!” Efendim , biz gelelim köprünün Mert Irmağı suyu üzerinde ve bizde bıraktığı izlere.

5 Aralık 2016 Pazartesi

Semavi Dinlerin Sümer Mitolojisi Olduğu Gerçeği

Biraz uzun bir yazı olabilir ama yine de herkesin okumasını tavsiye ediyorum söz veriyorum pişman olmayacaksınız. Türkiye nüfusunun çoğu Müslüman olduğu için müslümanlık dinini ele alacağım.
Öncellikle Müslüman tanrısına bakalım; "Allah" değil mi? peki "Allah" ne demek? anlamı ne?
Allah kelimesinin açılımı ilahiyatçıların tanımıyla; Al-ilah ve ya El-İlah'tır. Al, El , İl bunların üçü de aynı anlamda ve "Tanrı" demektir.


Örnek: mikaİL, israfİL, cebraİL, baAL, EL, ELoah , Elah, GabriEL, bEL, vb. 
İlah kelimesine bakarsak da orijinalinin Eloah / Elah olduğunu görürüz. Bu kelime zamanla Musevilerden Araplara İlah olarak geçmiştir. Peki kimdir bu El-ilah ya da Al-ilah?


Levent Gültekin 4 Aralık 2016 Diken

Geçtiğimiz hafta Kültür Bakanı Nabi Avcı bir konuşmasında şöyle dedi: “Memleket sıkıntıda, dua bekliyorum.”
Birkaç gün önce de ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in benzer bir açıklaması oldu: “Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en zor günlerini yaşıyor.”
14 yıldır Türkiye’yi yönetenlerin, ülkenin yaşam mücadelesi verir duruma gelmiş olmasından yakınmaları hakikaten anlaşılır gibi değil.
Türkiye’yi ‘Brinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en zor günler’in içine kim soktu? Hangi politikalar buna neden oldu? Bir ülke 14 yılda ne oldu da duaya muhtaç bir ülke haline geldi?
İktidar mensupları bu sorular üzerine hiç kafa yormuyor.

19 Kasım 2016 Cumartesi

Türkiye tecavüz önergesini tartışırken dünya bakın neyin peşinde...

NASA , 2030’dan önce Mars’a astronot indirmeyi planlıyor. Bilim ve teknoloji dünyasının harika çocuğu Elon Musk ise SpaceX şirketiyle Mars’ta koloni kurma projeleri geliştiriyor. Mars One projesi ise Mars’a gidişi 2020’ye çekme vaadinde bulunuyor.
Populer Science dergisi, insanları Mars’ta yıllarca yaşatacak teknolojinin henüz hazır olmadığını yazsa da, bilim dünyası uzaya çıkış için harıl harıl çalışıyor.

Mesela uzay çalışmalarına geç başlayan ama çok hızlı ilerleyen Çin, 2030’da Ay’ın hiç gidilmemiş karanlık yüzüne taykonot indirmeyi programına aldı. Uzmanlar bunun Mars’tan daha gerçekleşebilir bir proje olarak tanımlıyor.

Annem daha geçenlerde torununa “Büyüyünce Mars’taki evini Hintlilere kiralayacaksın” diye şaka yollu takıldığında, ben bile Mars’a bu kadar yakın bir zamanda gidilebilecek olmasını tahayyül edemiyordum.

AKP'nin tecavüzü yasallaştıran önergesinin tarihte bir örneği daha var

AKP’li vekillerin verdiği önerge yasalaşırsa 16 Kasım tarihine kadar “cinsel istismar suçunu” işleyen kimseler eğer mağdurlarla evlenmişlerse bu suçları affolacak.
Uzun yıllar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da metin yazarlığını yapan AKP Ankara milletvekili Aydın Ünal sosyal medya hesabında yaptığı açıklamada, bu yasanın geçmişte işlenen suçları kapsadığını ifade ettikten sonra, 4 bin ailenin bu durumdan mağdur olduğunu ve dolayısıyla da bu önergenin yaşanan mağduriyetleri gidermek üzere hazırlandığını belirtiyor.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’da bu kapsamda şunları ifade ediyor:

"Düzenleme; sadece evlenmiş; ama yaş şartı nedeniyle nikah yapamamış olanların, resmî nikahla evlenmeleri halinde uygulanacaktır. Düzenleme; sadece dışardaki kadının, içerdeki kocanın, bu evlilikten doğmuş çocukların ve ailelerin mağduriyetini gidermeye yöneliktir."

Anlayacağınız bir başka “fiili durumla” daha karşı karşıyayız ve bu filli durumda da bizden istenen yine suçu, yasayla suç olmaktan çıkarmak; toplum nezdinde kabul edilebilir hale getirmek.

17 Kasım 2016 Perşembe

Fizikte geçmişe yolculuk

Zamanda geçmişe yolculuk teorik olarak aşağıdaki metotları kullanarak yapılır:

Işık hızından daha hızlı seyahat
Kozmik şeritlerin ve kara deliklerin kullanımı
Solucan delikleri ve Alcubierre sürücüsü
Işıktan daha hızlı (FTL) seyahat vasıtasıylaDeğiştir
Eğer bir kişi bir bilgiyi ya da cismi, Işıktan daha hızlı bir şekilde bir noktadan diğerine taşıyabilirse o zaman görelilik teorisine göre, işaretin ya da cismin zamanda geriye hareket ettiği bir eylemsiz referans çerçevesi meydana gelir. Bu örnek, bazı durumlarda farklı referans çerçevelerinin farklı yerlerdeki iki olayın “aynı anda” gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda ve bu iki olayın sırası (teknik olarak bu anlaşmazlıklar, olaylar arasındaki uzay zaman aralığının ‘uzayımsı’ olduğu, yani her iki olayın da diğerinin gelecek ışık konisi üzerinde durmadığı zaman meydana gelmektedir).

Fotonlar Solucan Deliklerini Kullanarak Zamanda Yolculuk Yapabilir Mi?

Bilim kurgunun dünyasında, zaman yolculuğu hala açık ara en havalı şey. Maalesef ki gerçek hayat, fizik kuralları ve onunla birlikte gelenler, bir solucan deliğinin açılması ve zaman yolculuğu yapmamızı temel olarak çürütüyor. Tabi eğer foton değilseniz. Cambridge üniversitesinden Luke Butcher’ın yazdığı makaleye göre: Solucan deliğinin potansiyel formu, bir fotonun içinden geçebileceği bir süre kadar açık tutulabilir. Makale Physical Review D dergisine sunuldu ve arXiv.org’da açık erişimli olarak yayınlandı.

Solucan delikleri ilk kez Albert Einstein ve Nathan Rosen tarafından 1935’te önerildi. Esasen solucan delikleri, gezgini uzay-zaman sürekliliğinin sınırlamalarından kaçmasını sağlayan kuramsal girdap benzeri geçitlerdir. Bir solucan deliği paralel bir evrene götürebildiği gibi, aynı evren içinde farklı bir nokta ve farklı bir zaman dilimine de götürebilir. Ancak solucan delikleri aşırı derecede kararsızdırlar ve seyahat etmemize yetecek kadar uzun süreyle açık tutulamazlar.

Fizikçiler, solucan deliklerini güçlendirmenin ve onu açık tutabilmenin yollarını düşünmeye başladılar. 1988’de Caltech’den bir takım negatif enerjinin bu işi görebileceğini önerdi. Pozitif enerji maddeyi çekip solucan deliğini kapanmaya zorlarken, negatif enerji de tam tersini yaparak onu açık tutacaktı.

O zaman ki araştırmacılar Casimir enerjisini solucan deliğini istikrarlı hale getirmek için negatif enerjinin kaynağı olarak kullanma fikrini araştırmaya başladılar. Vakum ortamında (uzay gibi) yan yana iki pürüzsüz paralel yüzey, aralarında enerjiyi (pozitif ya da negatif olması duruma bağlı olarak) tutan kuantum etkilerini geçirir. Eğer solucan deliği girdabı başlamışsa ve negatif enerji tam merkezine yerleştirilirse bu, deliği açık tutup çökmeyi yavaşlatacaktı.

Ancak hâlâ bir problem vardı. Solucan deliğinin kendisi çok küçük olacaktı. Bilim kurguda tasvir edilenlere bakarsak, solucan delikleri yolcuların büyük uzay gemileriyle içlerinden kolaylıkla geçebileceği geniş açık açıklıklardır. Gerçekte, eğer solucan deliği var olsaydı bile, insanların içinden geçemeyeceği kadar küçük olurdu. Butcher, insanlar solucan deliğinden geçemiyor olabilir ama fotonlar belki geçebilir diye akıl yürüttü.

Butcher, önceki araştırmaları temel alarak yeni hesaplamalar yaptı. Yeni tasarımı bir solucan deliğini açık tutmaya yetmeliydi, ama çok uzun ve dar olmak zorundaydı. Ancak yeniden normalleştirilmiş Casimir enerji yoğunluğu sıfır olduğundan, negatif enerjiyi doğru pozisyona koymak için iyi bir yöntem yoktu. Butcher makalesine şöyle yazıyor:

"Ne var ki, negatif Casimir enerjisi bir solucan deliğinin aşırı yavaş bir şekilde çökmesini sağlıyor. Boğaz açıklığı arttıkça, ömrü de sınırsız olarak uzuyor. Bu boğazın, merkez bölgesinin bir ışık atımı tarafından rahatlıkla geçilebileceği kadar yavaş kapandığını ortaya koyduk."

Butcher’ın hesaplamaları tamamen doğru olsa ve bir solucan deliğini bir fotonun geçebileceği kadar uzun süre açık tutabilsek bile, hayatınız boyunca hayalini kurduğunuz, geçmişe gidip Cleopatra’yla tanışmanın gerçek olacağı anlamına gelmiyor. Bu makale sadece solucan deliğini açık tutmakla ilgili, bir kişiye veya bir fotona içeri girdiğinde ne olacağını kapsamıyor. Şimdilik Mr. Peabody & Sherman ile idare etmek zorundasınız.


Zamanda Yolculuk Yapanları Arayan Bilim İnsanları Sosyal Medyaya Bakıyor!

Zamanda yolculuk teorik olarak mümkün olabilir, fakat yine de şu anki teknolojik becerilerimizin ilerisinde. Başka bir zamandan gelen ziyaretçileri dijital ayak izlerinden bulmayı hedefleyen yeni ve eğlenceli bir araştırmaya göre, zamanda yolculuk yapanlar, gerçekten aramızdalarsa, zamanda sıçrama yolunu çevirimiçi olarak ele vermek durumunda olabilir. 

Teorik olarak, zamanda ileriye yolculuk etmek, Einstein'in Genel Görelilik Teorisi'ne göre mümkün olmalıdır. Gerçekte, bilim insanları muon adı verilen çok küçük parçacıkları zamanda ileriye gönderebildi. Ama büyük bir nesneyi, mesela bir insanın tamamını geleceğe göndermek, şimdilik bilim kurgunun başka bir kademesinde kalıyor. 

Buna rağmen, yazın bir poker oyunu sonrası, Houghtan'daki Michigan Teknoloji Üniversitesi'nde bir astrofizikçi olan Robert Nemiroff, öğrencilerine şu soruyu sorarak eğlenceli bir tartışma başlattı: Eğer zamanda yolculuk edenler aramızdalarsa varlıklarının izini online olarak bırakırlar mı?

Araştırmacılar zamanda yolculuk edenlere olay öncesi yapılan internet üzerindeki 'imalar' araştırmak için yakın zamanda gerçekleşen iki olayı seçti: Mart 2013'te Katolik Kilisesi'nin başına Papa Francis'in geçmesi ve ilk kez Eylül 2012'de fark edilen güneşe çok yakın geçen kuyrukluyıldız ISON. 

Araştırmacılar düşündü ki, dikkatsiz zaman yolcuları bu konuları bilmelerinin beklendiği zamandan önce Twitter ya da Facebook'ta Papa Francis ya da Comet ISON'dan bahsetmiş olabilir. Nemiroff bir açıklamasında da şöyle belirtti: 

"İnternet esasen çok büyük bir veri tabanı, ve düşündüm ki eğer zaman yolcuları buradaysa, varlıkları başka bir şekilde de anlaşılır, mesela lotoda çıkacak numaraları çekilişten önce bilmeleri gibi..."

Nemiroff ve öğrencileri Google ve Bing gibi arama motorlarının sonuçlarını , Facebook ve Twitter'ı da içeren sosyal medya sayfalarını derinlemesine incelediler. Ancak sonunda eli boş döndüler. Nemiroff durumu şöyle değerlendiriyor:

"Kısıtlı araştırmamızda bir sonuca ulaşamadık. Gerçekten ulaşacağımızı da düşünmemiştim. Ama hâlâ bu tür bir araştırmayı üstlenen başka bir kimse de görmedim."

Araştırmacılar sonradan Buenos Aires Başpiskoposu olan Jorge Mario Bergoglio, Katolik Kilisesi'nin başına gelmek için seçilmeden önce Papa Francis'ten bahseden bir blog yazısı buldular, ama bunun zamanda yolculuk eden bir ziyaretçinin mesajından çok tesadüfi bir atıf olduğunu düşündüler. 

Nemiroff ve öğrencileri Eylül 2013'te kendi özel bloglarını bile oluşturdu ve olası zaman yolcularından Ağustos 2013'te ya da daha önce elektronik posta ya da tweet atarak '#ICanChangeThePast2' (zamanı değiştirebilirim) ya da "#ICannotChangeThePast2" (zamanı değiştiremem) yazmalarını istediler. Ama yine de, zamanda yolculuğa dair bir şey bulamadılar.
 
Yine de araştırmaları genel olarak yerçekimsel kırılma ve gamma ışını patlamaları gibi daha ciddi konuları kapsayan Nemiroff'a göre bu çalışma çok sıradışı bir kapsam üzerinde yoğunlaşıyor görünse de eğlenceli bir girişim:

"Her zaman evren ve zaman üzerine çalışmaktaydım. Bu iş çok keyifli oldu."

Nemiroff çalışmanın öğrencilerin kendi zamanları içinde maddi yardım almaksızın yürütüldüğünü söylüyor. Araştırmacılar bulduklarını (ya da bulamama sebeplerini) 6 Ocak Pazartesi Washington D.C.de 223. Amerikan Astronomi Topluluğu toplantısında bir posterle sundular.

Çeviren: Övgü Kayadelen Ulusoy


11 Kasım 2016 Cuma

Emre Kongar - Cumhuriyet

Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerinin hem FETÖ hem PKK terör örgütlerine destek oldukları suçlamasıyla tutuklanmalarını izleyen günlerde...
İktidarın toplumu artık nefes alamaz hale getiren otoriterleşme uygulamalarına karşı CHP Parti Meclisi tarafından yayımlanan, Demokratik rejimi korumaya yönelik olan bildiri...
AKP ve Erdoğan tarafından “Terör destekçiliğiyle” suçlandı.
Oysa bizzat kendilerinin ifade ettikleri gibi, Fethullah Terör örgütü FETÖ dedikleri Cemaat’i devlete yerleştirenler, “Ne istedilerse vermiş olanlar”, sonra “Kandırıldık” diyenler AKP-Erdoğan iktidarıdır.
Yine bizzat kendilerinin ifade ettikleri gibi, PKK terör örgütünün hendek kazmasına, silah depolamasına, güç devşirmesine yol açan süreci başlatan ve yönetenler, sonra da bu iyi niyetlerinin kötüye kullanıldığını belirterek, “Aldatıldık” diyenler, AKP-Erdoğan iktidarıdır.

***

Bütün yaptığı, olayları, ifade özgürlüğü çerçevesinde haberleştirmek olan Cumhuriyet Gazetesi’ne yöneltilen FETÖ ve PKK suçlaması ile yazar ve yöneticilerinin tutuklanması...
Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan, ana muhalefet partisi CHP’nin, Demokratik rejimi savunan bildirisinin, terör destekçiliği ile suçlanması...
FETÖ ve PKK konularında, AKP-Erdoğan iktidarının kendi yaptığı yanlışları, karşısındakilere YANSITMA mekanizması gibi görünüyor!

***

Deniz Özbek, Terapi.com adresli sitesinde “Savunma mekanizmalarını” sıralarken 5. sırada “Yansıtma”yı anlatmış:
“Bilinçdışı bir mekanizma olan yansıtma, istenmeyen niteliklerimizi kabul etmekten, bunları abartılmış biçimde başkalarına göndererek korunmamızı sağlar.
İki farklı yansıtma durumu söz konusudur:
√ Bastırılan duygu ve düşüncelerin bir başkasına mal edilmesi.
( Herkes benden nefret ediyor.)
√ Yetersizliklerimizin sorumluluğunun bir başkasına yüklenmesi.
( Hoca, notu az verdi.)
√ Yansıtma, aslında bir akla uydurma biçimidir. Ancak toplumumuzda çok sık kullanıldığından ayrıca ele alınmaktadır.
Örnek 1: Okul ortamı içinde öğretmenlerine karşı kızgınlık ve nefret duyan bir öğrenci, böyle bir nefret duygusuna sahip olmanın hoş bir şey olmadığı düşüncesi ile egosu ile süperegosu arasında doğan çatışmayla bu nefret duygusunu öğretmenlerine yansıtarak “öğretmenlerim beni sevmiyorlar, benden nefret ediyorlar” düşüncesi ile kendini rahatlatabilir.
Örnek 2: Başkalarına karşı nazik bir insan olmadığımızı, onları sık sık eleştirdiğimizi düşünelim. Bu davranışımızı kabul etmek pek hoşumuza gitmeyecektir. Ama eğer etrafımızdaki kişilerin kaba ve zalim olduklarına kendimizi ikna edersek, onlara sert davranmamız bizim kötü niteliklerimizden kaynaklanmıyordur, onlara hak ettiklerini veriyoruz.
Örnek 3: Özellikle paranoid bozukluklarda görülen kişinin çevresindekilere yönelik hissettiği öfkeyi “Herkes bana karşı, bana düşmanlık besliyorlar” şeklinde başkalarına yansıtması.

***

AKP-Erdoğan iktidarı, o kadar çok yanlış yaptı ve o yanlışlardan dolayı kendini o kadar çok inkâr etmek zorunda kaldı ki:
Psikoloji biliminin “Yansıtma” dediği mekanizmayı, yani kendi yaptıklarından dolayı karşısındakileri suçlamayı çok sık kullanmaya başladı!
Örneğin, FETÖ davasında sanık olarak yargılanan savcının Cumhuriyet yazar ve yöneticilerini FETÖ’cü olmakla suçlaması, AKPErdoğan iktidarının çatışma ve gerginlik stratejisine de hizmet eden bu “Yansıtma” yönteminin en somut örneklerinden birini oluşturmaktadır.
Örneğin, Kılıçdaroğlu’nun, CHP’ye yönetilen “Terörü destekleme” suçlamalarına verdiği “Biz de bu suçları işleyenlerin yargılanmalarını istiyoruz” mealindeki yanıtı da AKP-Erdoğan iktidarının kullandığı bu “Yansıtma” yönteminin doğurduğu doğal sonuçlardan biridir:
Kılıçdaroğlu kısaca “Kendi yaptıklarınızın suçunu bize atıyorsunuz” diyor!


10 Kasım 2016 Perşembe

Ayşe Yıldırım - Cumhuriyet

Adıyaman Gerger’de imam hatip lisesinde 30 çocuk iki yıldır tacize uğruyordu. CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, olayı ortaya çıkarınca hâlâ gazetecilik yapabilen internet siteleri haberi duyurdular.
Ensar Vakfı rezaletinin ardından duyulabilen ikinci büyük taciz vakasıydı bu.
Beklenen oldu ve mahkeme kararıyla habere erişim engeli getirildi. Halkın duyması istenmiyordu.
AKP’lilere göre yasak “çocuklar zarar görmesin” diye konmuştu! İki yıl boyunca tacize uğrayan ama korunamayan çocukları kastediyor yani.
Barış Yarkadaş’ın konuşmasından öğreniyoruz ki Adıyaman’da 30 çocuğun tacize uğradığını yazan gazeteciye, CHP ilçe başkanına polis ve savcılık baskı yapıyordu.
Yarkadaş, önceki gün Meclis kürsüsünde elinde siyah bir kartonla konuşuyordu:
“Bugün Türkiye’de medyanın getirildiği durum budur. Tam da şunu yaşıyoruz arkadaşlar: Kapkara bir tablo. Adıyaman’da 30 çocuk tacize uğruyor. Biz bunu yazıyoruz ve hemen o siteler yayına kapatılıyor mahkeme kararıyla.
Biz bu sansürün neden yapıldığını biliyoruz. Özellikle, son dönemde muhalif gazetecilere yönelik operasyonların da bu tür haberlerin duyulmaması için yapıldığının da farkındayız.
Zaten Cumhuriyet gazetesine yönelik baskının sebebi de bu. İstiyorsunuz ki hiç kimse Türkiye’de olan biteni duymasın, hiç kimse Türkiye’de yaşanan rezaletlerden haberdar olmasın.”
Evet, istiyorlar ki Türkiye sadece kendi söyledikleri yalanları duysun.
İstiyorlar ki, eş genel başkanlarıyla birlikte 10 HDP milletvekilinin sadece ifadeye gitmedikleri için tutuklandıkları sanılsın. Polis ablukası altına alınan genel merkez binasına beş gün boyunca milletvekili olmayan MYK ve PM üyelerinin, il başkanlarının, sivil toplum ve sendika yöneticilerinin, gazetecilerin giremediğini kimse bilmesin.
Belediyesine kayyım atanan Şırnak’ta sokağa çıkma yasağının 8 aydır sürdüğü duyulmasın.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha dört gün önce “7 Haziran’da hatırlayın, 80 milletvekili yakaladılar. Tamam işte 80 milletvekili, bak hadi otur da parlamentoda işine bak. Yok... 80 milletvekilini aldıkları günün ertesinde Diyarbakır’da halkı sokağa davet ettiler ve 50 kişinin ölümüne neden oldular” sözlerinin doğru olmadığını kimse yazamasın.
50 kişinin yaşamını yitirdiği Kobane olaylarının 7 Haziran 2015 seçimlerinin “ertesi günü” değil, 2014 yılında yaşandığını kimse hatırlamasın.
15 Temmuz gecesi köprüde linç edilen askeri öğrencinin ailesinin adalet arayışını yazan olmasın.
Kiralık işçilikle iş güvencesinin ortadan kaldırıldığını kimse bilmesin.
KHK’lerle disiplin soruşturması bile yapılmadan binlerce öğretmenin, memurun işine son verildiğini, ailelerin açlıkla terbiye edilmeye çalışıldığını anlatan olmasın.
10 Ekim 2015’te IŞİD tarafından yapılan canlı bomba saldırısıyla 101 kişinin öldüğü katliamın davasında sanığın, “Polisler bana eline sağlık birkaç da çocuk ölmüş ama önemli değil deyip güldüler. Benimle selfie çektirdiler” sözlerini kimse yazmasın.
İstiyorlar ki, Türkiye’yi sadece kendi yalanlarıyla yönetsinler... Maliye Bakanı doların yükselmesi karşısında “Panik yok” desin, Adalet Bakanı, “Hapiste gazeteci yok. Basına baskı yok” desin.
Hedefleri de aynen Nâzım Hikmet’in “Ellerinize ve Yalana Dair”in son dizesinde söylediği gibi:
“Bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.”


10 Ekim 2016 Pazartesi

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Bir Kadın, Bir Erkek... ●●hafıza●●

Nice aşk yitirdim ben. Kışkırtıcı bir bakışıyla çılgına döndüğüm, bir dudak büküşüyle ağulu acılar çektiğim, kahkahalarıyla şenlenip gözyaşlarıyla kederlendiğim, bir tanrıça katına çıkartıp tapındığım, kutsal mabetlerinin sunaklarına hayatımı bir adak gibi bırakmayı arzuladığım, memelerinde, kasıklarında, kalçalarında, bacaklannda, boyunlarında adanmış topraklarda dolaşan bir sofu gibi vecd içinde kendimden geçerek dolaştığım, ayaklarına kapandığım, göğüslerinde ağladığım, saçının bir teline halel gelmesin diye fütursuzca ölüme yürüyeceğimi hissettiğim, bazen öldürmeyi şiddetle istediğim, onda yok olup onla var olduğum, bana her defasında aşkı, acıyı, sevinci, hayatı ve ölümü yeniden öğreten kadınlar yitirdim ben.

Kızıl bir kor gibi örslerine bıraktığım ruhumu bazen sert darbelerle, bazen yumuşak dokunuşlarla şekillendiren, benden bir başka ben yaratan, onun her şeyi, babası, oğlu, kardeşi, kocası, sevgilisi olduğum, onu her şeyim yaptığım, varlığıyla her şeyin tadını, kokusunu, görüntüsünü değiştiren, sıradan birçok davranışı olağanüstü maceralara dönüştürüp olağanüstü maceraları olağanlaştıran kadınlar.

Yitirmenin ne olduğunu biliyorum. Kendi hayatını hayatından çıkartmayı, kendi tanrıçanın mabedinden uzaklaşmayı, bir kadını öldürüp kendi cinayetinle ölmeyi biliyorum.

Niye öldürdüm onları? Onlar beni niye öldürdüler? Neden hayatlarımıza, içlerinde yaralı bir ölü taşıyan yabancılar olarak devam etmek zorunda kaldık? Onları benden, beni onlardan alan neydi? İki yabancıdan, hangisinin nerede bitip hangisinin nerede başladığı anlaşılamayan tek bir varlık yaratıp, tek bir varlığı parçalayıp ondan iki kederli yabancı çıkartan korkunç büyünün büyücüsü kimdi?

Tanrı bir anlığına yeryüzüne eğilip usulca üfleyerek hafızamızı silseydi ve biz yaşanmış her şeyi unutarak, iki yabancı gibi yeniden karşılaşsaydık ne olurdu? Birbirimize aldırmadan geçer miydik? Yaşadıklarımızı bir daha yaşamak için birbirimize doğru bir daha yürür müydük? Tuhaf maceralar var hayatta. Asla cevabını bulamayacağımızı sandığımız sorulara cevaplar bulmamıza yardım eden tuhaf maceralar.

2 Haziran 2016 Perşembe

5 Nisan 2016 Salı

Adana'da Cono kavgası ve Conolar Belgeseli

    

Cono Ahmet, 1911 yılında Toroslar'ın Bolkar Yaylaları'nda dünyaya geldi. İlk evliliğini 15 yaşında, babasının peşinden gittiği Bulgaristan'da bir Roman kızıyla yaptı. Uzun yıllar Suriye, Irak, İran ve Ürdün'de yaşadı ve buralarda da evlendi. 1942 yılında beş karısıyla birlikte Adana'ya yerleşti. 1985 yılında öldüğünde 42 çocuğu ve 150 torunu olan Cono Ahmet, 300 hanelik bir aşiretin reisiydi. Bugün ise Cono Aşireti Türkiye'nin birçok ilinde mesken kurmuş durumda; mensupları on binlerle ifade ediliyor. Belgesel, Türkiye'nin en sıradışı aşireti Conolar'ın ötekileşmesini ve kuralsızlaşmasını anlatıyor.

Ateist Genç ile Maymun Tartışması


DÜNYANIN EN SABIRLI İNSANI

-asla aptallarla tartışmayın. çünkü sizi ilk önce kendi seviyesine çeker, sonra o seviyedeki ''tecrübesiyle'' sizi yener...

cehaletin ne kadar kötü, kalabalık ve güçlü olduğunu gözümüze sokan tartışmadır. 

küpeli olan eleman sayesinde tartışmanın ırak'ta geçmediğine inandım. o elemanı çıkar, bildiğin ırak.

1:32'de; "yoğ ben maymundan gelmedim." diye çıkış yapan bir delikanlı var ki evrimi tek başına çürütür. herhangi bir formdan evrilmesi mümkün değil böyle bir çocuğun, videonun tamamında eli kolu, mimikleri çok enteresan haller alıyor.. amına kodumun torbacısı maymundan gelmediğin belli zaten. maymun senden gelmiş. maymundan daha 5 dakika önce doğmuşsun!!!!


-bi de soldaki "yoo ben maymundan gelmiyorum" diyen mavi montlu çocuk haklı. o daha çok maymuna gidiyo gibi geldi bana.

-evrim ve yaradılış çekişmesinde kilit soru olan "sen cumaya gidiyon mu?" sorusuyla bilim dünyasını yerle bir eden tartışmadır.

-bunun bir çevre öğesi olan cehaletle açıklanabileceğini sanmıyorum, ağır mallık genlerinin mal atalardan aktarılması sonucu böyle olmuş. evrimsel süreçte doğal seleksiyona uğrayacaklar, tek tesellimiz bu.

-adama yalnız helal olsun arkadaş ya. müslüman ateist olayı değil olay, resmen adama 2 kelime konuşturmuyorlar art arda bin tane soru soruyorlar. valla o kekoların arasında bu cesaretinden dolayı tebrik ettim, ben yapamazdım. bu arada yanındaki tipler gocunuyorlar maymun demesinden adamın ama hareketleri hangi canlıyı anlatıyor soruyorum size? ayrıca sunucu mu diyeyim ne diyeyim bilmiyorum o adamın konuşma şekline bakın dalga malga rezillik.

-ateizmi " girdiğin yer belli, çıktığın yer belli" argümanıyla çökertmeye çalışan bir adet geç ergenlik yaşayan sakallı eleman içeren videodur. meni pismiş, çıktığımız yer de pismiş. o pis dediğiniz yer yüzünden mi bu dincilerin oğlan çocuklarına merakı acaba? evrimin işlerliğinin, hatta bulunamayan evrim halkalarının bile fosil değil canlı olarak bulunduğu video.

-o değil de eleman o çevrede sık takılıyorsa sen nasıl benim anama bacıma maymun dersin lan denerek bıçaklanma veya beş on kişi tarafından dayak yeme ihtimalini epeyce yüksek görüyorum. kendisine dikkat etmesi lazım.

ateist arkadaşın "allah allah", "inşallah" şeklinde tepki vermesine şaşıranların olduğu tartışma.

din çağlar boyu toplumun ve kültürün çok önemli bir parçası olduğu için dinsel kökenli kelime ve ifadeler yerleşmiş ister istemez. 

bu nedenle "inşallah", "allah allah", "eyvallah", hatta "selamun aleyküm"'ün bile çok garipsenmemesi gerektiğini düşünüyorum.

türkçe'de şaşırdığımız zaman ister istemez "allah allah" diyebiliyoruz. daha iyi bir karşılığı var mı? 

belki "inşallah" yerine "umarım" diyebiliriz, bu kişinin tercihidir; ama bir ateist allah kelimesine ağzına bile alamaz diye bir durum yok. doğuştan ateist olacak kadar şanslı pek arkadaş da yok içimizde. ateistlerin çoğu dini bir dönemden geçip artık düşünebildiği, sorgulayabildiği yaşlarda bir şeyleri fark etmiştir. ister istemez yıllarca işittiği, kullandığı kelimeleri atıp yerine başka bir şey koymak da çok kolay bir iş değil. bazılarının karşılığı da yok maalesef.

yeni doğan bir çocuğun ailesine "allah bağışlasın" veya "allah analı babalı büyütsün" gibi cümleler kullanılabiliyor. ne kadar bunları söylemekten nefret etse de karşı tarafa da bir temenni de bulunması gereken bir durum var.

kafaya takılacak şeyler değil, rahat olun.









2 Nisan 2016 Cumartesi

Ortadoğu ders 1


LÜTFEN YAVAŞ YAVAŞ, SİNDİRE SİNDİRE OKUYUN :)
Babek Zencani’nin idam edilmesi kararı ile ilgili gece İran basını ve uluslararası basında ortaya çıkan ifadeleri doğrultusunda olayın boyutunu anlamak ve bunun Türkiye ve diğer ülkelerdeki yansımasını öngörmek biraz daha zorlaştı.

Karardan önce, bu karara sebep olan ambargo ve sonrasında oluşturulan kayıt dışı ekonomiyi anlamak gerekiyor. Bunu olabildiğince basit anlatmaya çalışacağım. Mahmud Ahmedinejad döneminde nükleer programın yeniden başlatılması ile (2005) ABD ambargo kararı alıyor sonra onun baskısı ile İran'ın petrol ihracatı yaptığı ülkeler teker bu karara uyuyor. ( Mahmut Ahmedinejad İran'ın 6. Cumhurbaşkanı. 2005 - 2013 yılları arasında görev yaptı, görevden ayrıldıktan 4 ay sonra pis işlerini yürüttüğü görevlisi Babek Zencani tutuklandı. Ahmedinejad en başından beri izlediği yol ve tavırlarıyla Tayyip Erdoğan'a benzetilmekte )
İran ekonomisinin temelini petrol ve doğalgaz satışı oluşturuyor, Doğalgaz konusunda uzun süreli anlaşmalar -15 yıl, 30 yıl- ambargo kapsamı dışında tutulduğu için günlük fiyatı değişen ve bu yüzden uzun vadeli anlaşma yapılmayan petrol temel sıkıntı kaynağı oluyor. Günlük 3 milyon varile yakın üretimi olan İran'ın bunu bir şekilde piyasaya arz etmesi gerekiyor. Ambargo sadece devletleri kapsadığı için özel şirketler üzerinden bunu delmek ilk alternatif oluyor ve böylece Ahmedinejad’a yakın kişilerce şirketler kuruluyor. Sistemi basitçe anlatayım:

* Kurulan şirketler, tanker filoları, hava yolu şirketi, bankalar ve limanlar satın alıyor (örn: Onur Air )

* İran’dan petrol tankerlerle Malezya’da adı sanı bilinmeyen bir limana taşınıyor

* Limanda tanker üstünde aktarım yapılıp Singapur, Hindistan, Malezya, Kore gibi ülkelere satılıyor.

* Satılan petrolün parası altın olarak Malezya İslam Bankasında sisteme giriyor.

* İran devleti petrolünü satarak, Malezya, Hong Kong, Güney Kore gibi ülkelerde altın depoluyor.


Bu sistem çalışırken koca bir sorun ortaya çıkıyor. Zencani ifadelerinde bazen günlük 2 milyon varile ulaşan petrol satışı yapıldığını söylüyor, bu 3-4 yıl önceki petrol fiyatlarına göre günlük 200-250 milyon dolarlık bir hacim ve şirketler için çok büyük bir rakam. Bir yılda 80-90 milyar dolar gibi bir rakamın sisteme entegre edilmesi zaten başlı başına bir zorlukken, ambargo nedeniyle dolar ve altın rezervi azalan ve sıkışan ama yurtdışında binlerce ton altını olan İran Merkez bankası da bir şekilde bu servetini ülkesine getirmek istiyor ve tam o sırada Zencani ve kurduğu sistem devreye giriyor. Zencani devletle ilk ilişkisinin 2010 yılında sıkışan hükümete bankalarından 40 milyon dolar nakit para tedarik etmesiyle başladığını sonra Bakanlar Kurulu toplantılarına bile katıldığını söylüyor. Peki Zencani’nin sistemi ne oluyor? Onu da basitçe özetlemeye çalışayım 2 sene sürdürdüğü ve yaklaşık 170 milyar dolarlık kara parayı akladığı sistem şu;
Uzakdoğu’da bulunan külçe altınlar önce Zencani’nin ilişkide olduğu büyük finans kuruluşları tarafından lisanslanıyor (HSBC dahil)
Zencani’ye ait havayolları şirketi ile Türkiye’ye sokuluyor
Türkiye’deki şirketler aracılığıyla Dubai’ye naklediliyor
Dubai’deki “sarraflar” tarafından eritilip ziynet eşyası şekline getiriliyor.
Bu ziynet eşyaları teknelerle İran’a yollanıyor ve İran’da tekrar eritilip sisteme külçe altın olarak sokuluyor.
Tabi tüm bunlar yapılırken devasa bir kayıtdışı ekonomi yaratılıyor ama Kara para devletler tarafından aklanıp sisteme sokuluyor.



Zencani ifadesinde bu kara para trafiğinde %20-25’lik kısmın aklanma için komisyona harcandığını belirtiyor. Kendisinin % 2 aldığını %5’in Dubai’de % 5’nin Türkiye’de kaldığını söylüyor.

Bu rüşvetin 8,5 milyar dolarının Türkiye’de bizzat devlet tarafından alındığını söylüyor. Sadece dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın %0,7 aldığını bildiğini geri kalan dağılımı “Türkiye’deki kolu”nun bildiğini söylüyor ( Reza Zarrab )….

Yani özetle Zencani bu 150 milyar dolarlık petrol gelirinin 40 milyar dolara yakın kısmının rüşvete gittiğini açıkça ifade ediyor. İşin ilginç ve mide bulandırıcı tarafı da burada başlıyor. Zira bu 40 Milyar doların ifadelerinde geçmeyen 20 milyar dolarının gittiği yerler önemli… Bu 20 Milyar dolarlık pastadan, Temsilciler Meclisinde İran’a ambargoyu oylayan cumhuriyetçi senatörlerden tutun da İŞİD’e kadar hatta örgütlere silah satışı yapan İsrail, Almanya ve ABD’nin bile pay aldığı söyleniyor. Zaten ABD’nin Zencani hakkında teröre finansman suçlamasıyla 2011’de mal varlığına el koyma kararı almasına rağmen tüm bu trafiği sadece izlemesi de bunu doğruluyor. 

Bu paranın 2 milyar doları bizzat İran tarafından Suriye’de savaşan Şii milisler ve Hizbullah’a gönderilirken, 1 milyar doları Türkiye tarafından sahadaki El Nusra,Ahrar gibi ılımlı muhaliflere silah yardımı olarak giderken, 1 milyar dolara yakını da Dubai üstünden İŞİD’e aktarılmış. Yani bir nevi Suriye’de çatışan tüm ana grupların finansmanı bu kayıt dışı ekonomi ile olmuş ve neredeyse savaşın finansmanı tüm cephelerde aynı kaynakla sağlanmış. Aynı uzman ABD'nin ve batının ambargoyu kaldırmasında da bu kayıt dışı ekonominin artık kontrol edilemez boyutlara gelmesinin büyük payı olduğunu söyledi.

ARA NOT Türkiyedeki 2 yolsuzluk operasyonunun ilki 17 Aralık 2013'de ikincisi 25 Aralık 2013'de yapılmıştı. İran ise Babek Zencani'yi 28 Aralık 2013'te tutukladı. 3 gün sonra yani. İran'da 3 kişinin idam kararıyla devam eden süreç ile Türkiyedeki süreç benzer gidiyordu. Ta ki Türkiyede görevini yapmaya çalışan hakim, savcı, polis, asker, gazeteci, televizyoncu vs. nin görevden alınması, sürgün edilmesi, hapse atılmasına kadar. Televizyonlara gazetelere el konulana kadar. İran'da yolsuzluğa karışanların iktidarları zayıflamıştı ama Türkiyedekiler hala iktidardaydı.ARA NOT

Peki tüm bunları İran menfaati için yapan Zencani neden idama mahkum edildi? Dosyada geçen suçlamalara göre, Zencani bu para akışında Petrol bakanı ile bir olup sahte alındı makbuzları ile devlete ödeme yapıldığı gösterilen yaklaşık 14 milyar doların nereye gittiğini açıklayamıyor. Zencani’nin dönemin bakanları hatta devlet başkanı ve dini lider dahil olmak üzere ülke içinde bir çark yaratıp komisyonlar dışında devlete verilmesi gereken paranın bir kısmını da ülke içinde ayrı bir rüşvet çarkı yaratıp sahte belgelerle zimmete geçirdiği ispatlanmış. Zaten idam kararının arkasında tüm bu kirli ilişkiler yumağının İran’ı da ABD’yi de AB’yi de fena şekilde zorlaması yatıyor. İran devleti, Ruhani yönetiminde temizlik operasyonuna girişirken bir anda önünde tüm dünyanın şok olacağı devleti de aşan bir çöplük buldu ve bunu en az zararla kapatmaya çalışıyor…


Bu olaya “İrangate” deyip hasır altı edileceğini söyleyenler de var bunun idamla sınırlı kalmayıp Türkiye,AB ve ABD’ye sıçrayacağını düşünenler de var. Bence dosyaların bir kısmı ilerde koz olarak kullanılmak için tutulacak ve Türkiye özellikle Halkbank ve adı geçen bakanlar üzerinden zamanı geldiğinde sıkıştırılacak. İran’da bin yıllık bir devlet geleneği var bu gelenek diplomatik hamlelerini satranç oynar gibi yapar. Bugün uluslararası konjonktüre uygun şekilde huzur için Zencani feda edilir ama o dosyalar ve bilgiler vakti geldiğinde sızdırılır…
--------------------------
Bir zamanlar asker olarak İran merkez bankasının sevkıyat korumalığını yaparken, bir yandan da, kendi adına, şirketler için para ve altın taşımaları yapmaya başlar. Daha sonra askerlikten istifa edip, Reza Sarraf olarak bildiğimiz İranlının babasının getir götür işlerinden sorumlu olmak üzere, baba Sarraf'a ait yatırım finans kurumunda çalışmaya başlar. O yıllarda Reza ile aralarından su sızmayan kankalardır. Sonrasında kendi firmasını kurar, bir yandan silahlı sevkıyat elemanlarıyla kıymetli eşya taşırken, bir yandan İran'da ve İran üzerinden dahili ve uluslararası kıymetli eşya taşıması yapan diğer firmalara el çektirir. Mafyalaşır. Askerlikten bugünkü konumuna geçişinin öyküsü budur.

yukarda bahsettigim sebeplerden, iran devrim muhafizlari ile sarsilmaz ve derin iliskisi vardir. reza ona hizmet etmez. o yillarca reza'nin su anda Dubai'de yaşayan babası Hüseyin Zarrab'a hizmet etmiştir. Dostlukları bakidir. İran'ın Ahmadinejad dönemi sonrasında geçirmekte olduğu değişim sürecinde, onun da başına birşey gelme ihtimali vardır.

-------------------------

zencani şunları söyledi:
'son yıllarda başbakan recep tayyip erdoğan liderliğinde gelişen türkiye, sadece benim için değil, müslüman ülkelerin sermaye sahipleri için bir cazibe merkezi haline dönüşmüştür. ben başbakan erdoğan'ın liderliğine olan güvenim nedeniyle türkiye'de yatırım yaptım. gelişen dünyada en önde giden türkiye ve türkiye'nin başbakanı recep tayyip erdoğan ile bir müslüman olarak gurur duyuyorum. sahip olduğum grup 65 şirketten oluşmaktadır ve yıllık cirosu 6-7 milyar euro civarındadır.
benim haberlerde bahsi geçen küçük işlere ihtiyacım bulunmamaktadır. bu büyüklükteki bir mal varlığının, yasa dışı ve denetim dışı yollardan edinilmesi de korunması da mümkün değildir. bir iran vatandaşı olarak, iran vatandaşlarına uygulanan tecrit ve potansiyel suçlu politikasının bedelini ödüyorum. ancak her şeye rağmen, türkiye ve hayatımda hiç karşılaşmadığım ve tanışmadığım başbakan recep tayyip erdoğan'a olan sevgimde bir azalma olmayacaktır. türkiye'de yatırım
yapmaya da devam edeceğim. hakkımda sahte haberler yayarak beni bıktırmaya çalışanları da sevindirmeyeceğim. hakkımdaki iddialarla ilgili olarak tarafımdan istenecek her türlü bilgi, belge ve yardımı sağlamaya hazırım.'

Bu aşağıdaki adam da Zencani ile idam edilecek olan diğer iki kişiden birisi. Mehdi Şems.


1 Nisan 2016 Cuma

Stromae - Jamel Debbouze - Amelie

Stromae - Allors On Dance
Bu gördüğün Stromae. Yani Fransızca da öğretmen kelimesinin karşılığı olan ''maestro''nun -mae- sini -stro-dan sonraya atmış. Stromae sahne adı tabii ki. Asıl adı Paul van Haver. Anne Flaman baba Ruandalı kendisi ise Brüksel / Belçika doğumlu, Fransa'da yaşıyor :)

25 Mart 2016 Cuma

raul castro'nun obama'ya indir o eli demesi

küba lideri raul castro'nun, barrack obama'ya yaptığı nefis vücut çalımıdır.
bilen bilir, obama vücut dilini iyi kullanan bir lider. (bizimkinden iyi olmasın) hâl böyle olunca görüştüğü tüm liderlere üstünlük sağlamak, 'ben abd başkanı'yım, senin ağabeyin sayılırım' demek için elini temas sonrası, karşısındakinin omzuna koyar, kafasına sever, başını okşar vs.

Bahçelievler Katliamı

Bahçelievler katliamı, Türkiye'nin yakın tarihindeki bir katliamdır. 8 Ekim 1978 günü Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Ünal Osmanağaoğlu, Bünyamin Adanalı, Ercüment Gedikli, Mahmut Korkmaz ve Kadri Kürşat Poyraz'ın Ankara'nın Bahçelievler mahallesinde Türkiye İşçi Partisi üyesi Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevence isimli gençleri öldürmesine Bahçelievler Katliamı denmiştir. Kurbanların biri havluyla boğularak, dördü kafa hizasından kurşuna dizilerek, diğer ikisi de Eskişehir yolunda öldürülmüştür.

10 Mart 2016 Perşembe

ATT yönetmelik 2014

Sağlık Meslek Mensupları ile Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik 22 Mayıs 2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Sağlık Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımları.

Hemşirelik yönetmeliği 2011

8/3/2010 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Hemşirelik Yönetmeliğiyle, hemşire, başhemşire, uzman hemşire ve yetki belgesine sahip hemşireliğin tanımları yapılmıştı. 19 Nisan 2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan düzenleme ile bu yönetmelikte değişiklik yapılmıştır. Yapılan değişiklikte, uzman hemşireliğin görev tanımlarına 4 yeni madde eklenmiş; çalışılan birim/ ünite/ servis/ alanlara göre hemşirelerin Görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanmış; girişimsel liste ile de, hemşirelerin hangi görevleri tek başına, hangilerini hekim ile birlikte yapabilecekleri tek tek düzenlenmiştir.

19 Şubat 2016 Cuma

İnti İllimani

Grup Yorum'un ve dünyada bir çok  grubun kendisini örnek aldığı  O GRUP . İnti İllimani.
Dinlemelisin.

1 Şubat 2016 Pazartesi

borderline kişilikli hatunları idare etme yolları

bir borderline mağduru ''hatun'' olarak ilk öğrenilmesi gereken şeyin; borderline kişilikli hatunları idare etme yollarının bir boka yaramayacağını çünkü ''borderline kişilikli hatun'' nitelemesindeki kişiliğin parçalanmış olduğunu, idare edemeyeceğiniz gibi bir de bu sikimsonik yolları denerken düşeceğiniz yanılgılar sonucu bahsi geçen hatuna iyiden iyiye köstek olacağınızı anlamanız olduğunu söyleyebilirim.

Bir BPD'nin günlüğü

günlük;

bugün is yerinde cok calistim ve calisirken ne kadar mutlu oldugumu dusundum. calismazsam bu enerjiyi nereye harcayacagimi bilemiyorum. calismayanlari hic anlamiyorum nasil yasiyorlar insan bos durmamali zaten .bos duran calismayan kisi aptaldir oldurmek istiyorum onlari. bos insan suuruleri ..her yerdeler onlar yuzunden disarda yuruyemiyorum .. sabun yapsinlar onlardan !

30 Ocak 2016 Cumartesi

Dopamin diyeti günlüğü

şeyi açıklıyorum beyler.öncelikle şaka, fake vs. değildir.
anlatılması gereken ve sadece kafasını yoranların anlayabileceği bir olay.çok 31 çeken arkadaşlar, hayatında bazı zevklere bağımlı olanlar, tehlikenin farkında mısınız ?
yarın başlıyorum.

dopamin - serotonin

Dopamin Diyeti: obsesyon, majör depresyon, şizofreni, unutkanlık vs. rahatsızlıklara sebep olan dopamin reseptörü yetersizliğinden kurtulmak için tüm yapay hazları bırakma işi. yapması gerçekten zordur ama ödülü de çok güzel. bir aylık diyet ve sonrasında gelsin yani hayat ve gerçek mutluluk. bırakılması gereken bağımlılıklardan bazıları:mastürbasyon-porno, oburluk, bilgisayar oyunlarının çoğu, aşk filmi pembe dizi gibi şeyler, aşırı alışveriş, cep telefonunu aşırı kullanma, internet bağımlılığı vs. vs. 

27 Ocak 2016 Çarşamba

23 Aralık 2015 Çarşamba

21 Aralık 2015 Pazartesi

İzlenecek Filmler

Fight Club - 1999
Film baştan sona iyi. Aslında bir tüketim toplumu eleştirisi yapan filmin son bölümlerinde oooovvvvvv yapıyosun. Harika bi film. İzleyiciyi şaşırtan cinsten. Brad Pitt ve Edward Norton başrollerde. İkisi de iyidir.

Zodiac - 2007
Bir David Fincher filmi daha. Gerçek hayattan alıntı bir seri katil filmi. 3 saate yakın sürüyor ama akıcı.

14 Aralık 2015 Pazartesi

E-Kitap Arşivi

Dev bir kitap arşivi. Bildiğin babil kütüphanesi.
https://yadi.sk/d/-keM5J70hHnWs

4 Aralık 2015 Cuma

İnsanlığa Aydınlığı Getiren Prometheus

İda dağında oturan eski tanrılardan önce başka tanrılar egemenmiş dünyamıza. Bunlardan bazıları devler (Titan) bazıları ise Okyanus (Okeanus), gökyüzü (Uranus) ve toprak (Gaia) gibi çok güçlü tanrılarmış.

27 Kasım 2015 Cuma

Çılgın Roma İmparatoru Caligula’nın Yaptığı 10 İlginç Şey


Gaius Julius Caesar Augustus Germanicus yani takma adıyla Caligula, kısaca deli olarak tanımlanabilecek olsa da, bu deliliğinin altı onca acımasız ve tuhaf örnekle doldurulabilir. MS. 37-41 yılları arasında Roma İmparatorluğu’nun 3. Caesar’i olarak yaptığı 4 senelik hükümdarlığı sonunda kendi muhafızları tarafından öldürülen Caligula’ya deli denmesine neden olarak gösterilebilecek birkaç örneği toparladık.

Yalnızlık mı? Tekbaşınalık mı?

Osho der ki; “Bazı kişiler dünya nimetlerine fazla düştüler. Onların pili bitti.Tükendiler. Kendilerine ait bir alanları yok. Kim olduklarını bilemezler ve asla kendileriyle tanışamıyorlar. Başkalarıyla, başkaları için yaşıyorlar. Bir kalabalığın parçası onlar. Birey değil hiçbiri ve unutma aşk yaşamlarında tatmine ulaşamayacaklar yarım kalacaklar ve bir yarım asla tatmin edemez. Sadece bütünlük tatmine yol açar “

Ateistler yakılmak için Topbaş’tan fırın istiyor

Öldükten sonra gömülmek yerine yakılmak isteyen ateistler İBB Başkanı Kadir Topbaş’tan krematoryum istedi. Başlatılan kampanyayı kısa sürede 5 bin kişi imzaladı.

Bir reklam, bir diktatörü devirmeye yeter mi?: İlham verici, gerçek bir hikaye

Siyaset uzun yıllardır reklam stratejileriyle birlikte çalışıyor. Seçimlerin hemen ardından partilerin siyasal iletişim politikaları tartışılıyor. Hatta günümüzde, liderlerin ardından en kritik ikinci pozisyonun, politikaları halkla götüren iletişim ve reklam uzmanlarına ait olduğu kabul ediliyor. Peki yalnızca bir reklam bir diktatörü devirmeye yeter mi?

26 Kasım 2015 Perşembe

Neden tanrıya inanamıyorum

Sıradan, inançlı bir aile ortamında büyüdüm. Kuran kursuna da gönderildim. İlk olarak, ansiklopedi karıştırmaya meraklı küçük bir çocukken tanrıya dair sorgulamalara başladığımı hatırlıyorum. Gençlik dönemimde popüler bilime merak sardım. Allah’a inanıyordum. Ama 

25 Kasım 2015 Çarşamba

Atatürk'ün kafası...

Bir hafta önce Belçika’da idim… Paris katliamlarının yaşandığı günlerde…Antwerpen şehrindeki antikacıları dolaşırken ne gördüm dersiniz? Kompozit reçine döküm, bal rengi Atatürk büstü!

Deve

David Dixon Porter kaptanliginda bir gemi Marmara Denizi'nden giris yapar Istanbul Bogazi'na.
Tophane aciklarinda demirleyen bu gemi tum Istanbul'un ilgi odagi olur.
Geminin Istanbul'a geldigini duyan herkes, ama herkes Tophane'ye dogru kosar. Neden mi? Bunun nedeni geminin diregine asili bayrak.

İkinci Dünya Savaşı’nda Monopoly

İkinci Dünya Savaşı’nın en ateşli günlerinde, İstanbul Boğazı’ndaki Altınkum Plajına iki ceset vurur… Cesetlerden biri Alman, öteki ise bir Rus subaydır… Karadeniz’deki bir çatışmada ölen iki askerin cansız bedenleri dalgalar üstünde taşınır ve savaşta tarafsız bölge olan İstanbul’a ulaşır.

24 Kasım 2015 Salı

Psikopatlık: Hepimizin İçinde Biraz da Olsa Var!

Psikopatlıktan bahsedildiğinde film severlerin aklına ilk olarak 1960 yılında Alfred Hitchcock’un yönetmenliğini yaptığı “Sapık (Psycho)” filmi gelecektir. Filmdeki motel yöneticisi olan Norman Bates bir seri katil ve aynı zamanda da bir psikopat. Film özetle motele sığınmak zorunda kalan Marion Crane’in Norman Bates ile olan mücadelesini ve ardından gelen seri cinayetleri konu alıyor.

Francis Fukuyama ve Tarihin Sonu

Yoshihiro Francis Fukuyama (1952-) Japon asıllı Amerikalı bir sosyal bilimci olup, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nda Politika Planlama Dairesi’nde Ortadoğu uzmanı ve Genel Direktör Yardımcısı olarak çalışmıştır. Aslına bakılırsa Fukuyama ve benzeri Yeni Muhafazakâr

Medeniyetler Çatışması

Samuel Huntington'un Medeniyetler Çatışması isimli makalesi, 11 Eylül sürecinden sonra çok daha fazla konuşulur oldu. Huntington bu makaleyi kaleme aldığında Bosna Savaşı sebebiyle İslam-Batı gerilimi ya da Hristiyan-Müslüman çatışması diyebileceğimiz bir gerilim noktası bulunuyordu. Filistin sorunu, Afganistan'ın Ruslar tarafından işgalinin yarattığı sorunlar, 

Kendini doğurmak

​Bütün bu değişik iklimlerde, değişik coğrafyalarda yaşayan, kayalık tepelere, kızgın çöllere, buzlu steplere, büyük şehirlere, sıkıntılı kasabalara, tozlu köylere yayılmış, binlerce değişik dil konuşan, değişik tanrılara tapan, her birinin peygamberi ayrı, ibadeti başka türlü, bahçelerinde yetişen meyveleri bile

Jose Mujica

Tam adı José Alberto Mujica Cordano. Pepe lakabıyla bilinen Uruguay lideri 25 Ekim 2009'da, başkanlığa aday olduğu seçimlerde ilk turda %47.96 oy aldı. Bunun üzerine 29 Kasım'daki ikinci turda, Luis Alberto Lacalle'yle çekişti ve %50'nin üzerinde oy alarak Uruguay Devlet Başkanı oldu.

Rosa Luxemburg

Rosa Luxemburg(d. 5 Mart 1871 ö. 15 Ocak 1919),  Polonya doğumlu Alman marksist politika teorisyeni, filozof ve devrimci. 1871 yılınında 5 Mart'ında Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Polonya'da doğdu. Daha genç yaşlarında sosyalizmle tanıştı ve

Sus Artık Sesim...

Kendimizi olduğumuzdan başka biri sanarak yaşarız hepimiz ama bir yanımız aslında kim ve ne olduğumuzu hep bilir, bütün hayatımız da, gerçekleri söyleyen içimizdeki o haini susturmaya uğraşmak, onu yatıştırmaya çabalamak ve kendimizden kaçmakla geçer.

Katliamlar

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği terör örgütü IŞİD'in saldırılarında, yılın ilk sekiz ayında ölen ve yaralanan Iraklıların sayısının en az 24 bin olduğunu açıkladı. Perşembe günü Cenevre'de yapılan açıklamada, IŞİD saldırıları sonucu ölenlerin sayısının 8 bin 500'ü bulduğunun tahmin edildiği belirtildi.

Şehvet, Tutku, Kıskançlık...

İnsanlarda olağanüstü yeteneklerin ve güçlerin, şaşırtıcı zaaflarla birlikte var olması herkes gibi benim de her zaman ilgimi çekti.
Belki de edebiyatı bu yüzden sevdim.
Yüzlerce hayat yaratabilecek kadar güçlü ve yetenekli insanların kendi özel hayatlarını cehenneme çeviren birçok zaafı bünyelerinde barındırmalanndaki şaşırtıcılık...

23 Kasım 2015 Pazartesi

Yeni Emperyalizm ve Huntington Eleştirisi

Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra ortaya atılan en önemli tez, Fukuyama'nın seslendirdiği "Tarihin, yani ideolojilerin sonu geldi, artık, liberalizm her yerde ve herşeye egemen" anlayışı idi.
Fukuyama, bu bence yanlış ama çok önemli kitabında insanlararası farklılıkların artık başka alanlarda aranacağını belirtiyordu.
Şimdi bir başka Amerikalı Siyaset Bilimcisi, Samuel P. Huntington, Fukuyama'nın bıraktığı yerden alıyor ve 21. yüzyılın din ağırlıklı bir uygarlıklar çatışması ile belirleneceğini söylüyor.
Böylece bir taşla birkaç kuş vuruyor:

22 Kasım 2015 Pazar

Yıldızlararası (Interstellar) Filminin Bilimsel Analizi

7 Kasım 2014 tarihinde vizyona giren Yıldızlararası (Interstellar) filmi, senenin en çok beklenen filmi olarak büyük ses getirdi. Belki gişelere beklediği hızlı girişi yapamadı ve ABD'de Disney tarafından yapılan Büyük Kahraman 6 (Big Hero 6) isimli filmin gerisinde kaldı ama

21 Eylül 2010 Salı

Erkek egemenliğini ilk reddeden kadın: Lilith

İnsanlığın öyküsü Adem ve Havva ile başlıyor, öyle mı? Eski bir Yahudi efsanesine gore, bu öykü Adem'le Havva'dan öncesine uzanıyor. Yani Adem'in ilk eşi Havva değil, Lilith adında bir kadındır. Ama, tarih boyunca gizlice aramızda dolaşıp, her kadın-erkek tartışmasında kendini gösterse de onu çok az tanıyoruz.

7 Eylül 2010 Salı

İtirazın iki şartı

çok olmadığımız kesin
çok olan tarafta değiliz
çok olan tarafta olmayacağız

Anlar

Eğer,yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz,sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,