24 Kasım 2015 Salı

Kendini doğurmak

​Bütün bu değişik iklimlerde, değişik coğrafyalarda yaşayan, kayalık tepelere, kızgın çöllere, buzlu steplere, büyük şehirlere, sıkıntılı kasabalara, tozlu köylere yayılmış, binlerce değişik dil konuşan, değişik tanrılara tapan, her birinin peygamberi ayrı, ibadeti başka türlü, bahçelerinde yetişen meyveleri bile
farklı bunca insanın arasına dalıp, kötülüğümün şahlandığı bir gün onların her birini, tek bir cümleyle, dehşetin cehennemine fırlatıp ruhlarını korkuyla dağlayabilirim.
Şu bir tek cümle yeter buna:
— Gizlediğin her şeyi biliyorum.
Bu cümleyi duyduğunda, bir dağ kartalının pençelerine yakalanmış zavallı bir saka kuşu gibi titremeyecek kimse yoktur, şu koskoca yeryüzünün üstünde.
Gizlediğin her şeyi bildiğine inandığın biriyle karşılaştığında, ondan kurtulabilmek için onun yok olmasını, ölmesini bile isteyebilirsin.
Cinayet bile geçebilir bir an aklından.
Ve, korkunç gerçek şudur.
Gizlediğin her şeyi bilen biri var.
O, sensin.
Seni ölesiye korkutan, geceleri rüyalarında, kâbuslarında ortaya çıkan, bütün sırlarını bilen ve ölmesini dilediğin biri var, ruhunun derinliklerindeki o karanlıkların içinde.
Varlığının özü ve en büyük düşmanın, orada duruyor.
"Ben dürüstüm" dediğinde söylediğin yalanları hatırlayarak sana alaycı bir gülümsemeyle bakan o içindeki karanlık.
"Ben güçlüyüm" dediğinde yalnızlık karşısında nasıl solup canlanmak için insanların peşinde koştuğunu hatırlayarak seni küçümseyen o.
Bir "soylu" olduğuna inanmak istediğinde, sırf seni yeterince istemedikleri için ruhunda yaralar açan ve seni, acıyla anacağın zavallı davranışlara itenleri hatırlayarak seni aşağılayan da o.
Gizlediğin her şeyi bilen biri o.
Ve sen, onu kimseye gösteremeyeceğini, sakat çocuğunu saklayan bir anne gibi onu yabancı gözlerden saklayacağını, ondan kurtulmaya çalışacağını ve ondan kurtulamayacağını biliyorsun.
Kimseye o gizlediklerini söyleyemeyeceksin.
Hiçbir zaman yeterince içten olamayacaksın.
Hep diğer insanlarla aranda bir sır olacak.
Ondan kurtulmak, onu unutmak isteyeceksin.
Yaşanmaya çalışılan aşklar, kendini sevişmenin ihtirasına terk etmek için duyulan arzular, çıkılan yolculuklar, binlerce yıldır yazılan sayfalar dolusu yazılar, güneşle sararmış meyvelerden yapılmış içkiler, bunların hepsi, o karanlığın aşağılayıcı fısıltılarını duymamak için.
İçimizde taşıdığımız o korkunç düşman, sakladığımız her şeyi içine attığımız o gölgeli uçurum, o aşağılayıcı karanlık, işte o bizim ve belki de bütün insanlığın ana rahmi, kendimizi defalarca o karanlıktan doğuruyor, o sırlarla dolu uçurumdan her seferinde bir başka insan olarak tırmanıyor ve her seferinde birisine, bize elini uzatıp kendimizden bir başkası olarak doğmamıza yardım etmesi için yalvarıyoruz.
Aşk nedir, diye soruyorsunuz, aşk budur bence, bir insana, kendimizi kendi karanlığımızdan bir başkası olarak doğurmamıza yardım etmesi için yalvarmaktır.
Edebiyat budur, kendimizi kendi karanlığımızdan bir daha doğurmak için binlerce sayfa yazmak ve her sayfada bir doğum ânının muhteşem acısını ve zevkini hissetmektir.
Sanat budur.
Bilim budur.
İyi olan ne varsa, o ölümcül karanlıktan doğar.
Kendimizi yeniden yeniden doğururuz.
Yeni birinin, içimizden, içimizi parçalayarak çıkışını hissederiz.
Yaşamak, bir başka biri olmaya çalışmaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder